FETÖ soruşturması çerçevesinde yüzlerce şirket,
holding soruşturuluyor. İşinsanı kılığına girmiş sahte girişimciler
darbeci terör örgütüne mali yardım sağlama, üye olma
suçlamasıyla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Siyaset, cemaat, iş dünyası üçgenindeki kirli ilişkiler bir bir ortaya
saçılıyor. Aslında tanıklık ettiğimiz Osmanlıdan günümüze süregelen bir
geleneğin dışa vurumundan başka bir şey değil. Öyle ki, bugün, faaliyet gösteren birçok holdingin mevcut konumunu ürettikleri mal
ve hizmetlerden, geliştirdikleri teknolojiden ziyade devlet kurumlarının kapalı
kapıları ardında kurulan ilişkilere borçlu olduğu bilinen bir gerçek. (Tek
parti dönemi vurguncuları, Demokrat parti, Adalet Partisi ANAP, AKP zenginleri...)
Yıllardır, kamu ve özel sektörde liyakat
ve başarıyı dışlayan ''ilişki yönetimi''nin temel belirleyici olduğu bir anlayış
egemen. Dolayısıyla Türkiye'de sermayenin ilişkiyle biriktirilmesi, işin aşın
eşin ilişkiyle bulunması, konum ve saygınlığın ilişkiyle elde edilmesi hiç şaşırtıcı
değil.
Sermayenin biriktiriş şekli aynı zamanda devşirilen sermayeyle kurulan
işin yönetim anlayışını da temelden şekillendirir. Bu nedenledir ki, Türkiye'deki
iş yapılarıyla cemaat yapılarının örgütlenme şekilleri arasında dikkat çekici bir
benzerlik bulunur. Her iki yapıda da her türden süreç kişiler arası ilişkilere
dayanıyor. Siyasetçiyle sermaye sahibi arasında kazanayım kazandırayım (win
win) ilişkisi devam ettiği sürece çıkar taraflar normlar, yöntemler üzerinde kolaylıkla uzlaşıyorlar. Bu uzlaşı, ''iki artı iki
eşittir beş'' türü paradoksları bile kaldırabilecek
sağlamlıkta.
Dini cemaatlerde ya da iş cemaatlerinde gücü elinde bulunduran, bir yöneticiden çok efendi konumundadır. Dolayısıyla astlar efendiden gelen emirlere kayıtsız koşulsuz itaat eder. Her iki yapıda da yönetim erkini elinde bulunduran meşruluğu yetkinlikten çok otoriteyle olan yakınlıktan alır. Hepsinden daha önemlisi, bu yapıla gayrişahsiliği yani kişilerüstülüğü dışlar yani kişiler arası ilişkiler her zaman olguların önünde gelir.
Dini cemaatlerde ya da iş cemaatlerinde gücü elinde bulunduran, bir yöneticiden çok efendi konumundadır. Dolayısıyla astlar efendiden gelen emirlere kayıtsız koşulsuz itaat eder. Her iki yapıda da yönetim erkini elinde bulunduran meşruluğu yetkinlikten çok otoriteyle olan yakınlıktan alır. Hepsinden daha önemlisi, bu yapıla gayrişahsiliği yani kişilerüstülüğü dışlar yani kişiler arası ilişkiler her zaman olguların önünde gelir.
Türkiye ne yazık ki
cemaatlerden cemiyete, müritlikten bireye doğru ilerleyen toplumsal evrimi bir türlü tamamlayamadı. Yaşadığımız
sorun bir azınlığın çıkarları yerine genelin çıkarını, inançların yerini öğretileri önceleyen bir düzen kurulana dek çözülmeyecek. Türkiye ya bu eşiği aşacak ya da karanlığın çıkmaz sokaklarında yitip giderek sonsuza
kadar az gelişmiş bir ülke olarak kalacak.