8 Kasım 2015 Pazar

Hayal mi Gerçek mi? İnanın Ben de Bilmiyorum

Bir genel yönetici hayal edin: 
Yıllarca  başarısızlığını kanıtlayan sayısız  somut veriyi görmemezlikten gelmiş. Yönettiği insanların karşısına çıkıp  ''Ben sizlerle iletişim kuramadım.'' diyebilmiş. Çeteleşmeye, ahlaksızlığa, organizasyonun  içten içe çürümesine bile isteye göz yummuş; yüzlerce  pırıl pırıl genç insanın işini kaybetmesine neden olmuş. Gelecek umutlarını yitirmiş astlarının çıkar paydaşları bularak haksız çıkar sağlamalarına  göz yummuş.  Organizasyonda olup bitenleri neden sonuç ilişkileri bağlamında değerlendirememiş.  
Davranışlarıyla, konuşma biçemiyle, fikirleriyle çalışanları infiale düşürmüş. 
Sermaye gücüyle devşirdiği  makama yapışıp kalmış bir genel yönetici...

Bir yönetici gurubu (kastı) hayal edin: 
Kendilerini  atayanlar dışında herkes liyakatsizliklerine, sapkınlıklarına tanıklık etmiş.
Yönetmekten çok nerede ne yiyip içeceğine, kimi becereceğine ve tüm bu pespayelikleri nasıl organizasyon üzerinden nasıl finanse edeceğine odaklanmış. 
Yıllarca değer üretmeden makam işgal etmiş, 
Her seyahatte astlarından haz dilenmiş. 
Arzularının, kişisel çıkarlarının vicdan ve aklın denetimi dışına çıkmasına izin vermiş. 
Emekli olduktan sonra çocuklarına organizasyonda iş devşirmiş; hısım ve akrabalarına çıkar sağlamış, çürüttükleri organizasyona ''danışman '' sıfatıyla akıl vermeyi sürdürmüş, bir  yönetici kastı...

Bir yönetim kurulu başkanı hayal edin:  
Onlarca yıldır süren yatay bir kariyerin doğal sonucu olarak yaşamın gerçekliğinden kopmuş. 
Atadığı üst düzey yöneticilerin yetkinliği, kişiliği, yönetim tarzı hakkında kulaktan dolma bilgiler dışında hiçbir fikre sahip olamamış. 
Toplantılarla yönetebildiğine kendini inanmış. 
Koltuğunu korumak için şirket ortaklarını yıllarca yanlış verilerle uyutmuş, yalan söylemiş.  
Atadığı yöneticilerin insafına ''eti senin kemiği benim'' diyerek binlerce insanı teslim etmiş bir yönetim kurulu başkanı...

Yönetim, yetkesini ister sermaye gücünden, ister bir atamadan, isterse uzmanlığından alsın yönetenin temel dayanağı ve odağı insandır. Yönetsel başarının sırrı insanın yaratıcı aklıdır, bilgisidir. Tam da bu nedenlerle;  insanla bağını koparmış bir yönetim anlayışının sürdürülebilir bir değer yaratması olanaksızdır. Organizasyonun etik kodlarını,  üste başvuru hakkını ilan edip uygulamayan, çalışanların, kim hakkında olursa olsun düşüncelerini şikayetlerini özgürce açıklamaktan alıkoyan. En önemlisi de, gerçek somut verilere dayalı şikayetlerde gerçek fail yerine şikayet edeni mağdur eden her organizasyon çürümeye mahkumdur.  Öyle ki İktisadi akıl ve yönetim gerçekliğe, veriye analize en önemlisi de insana dayanır. İnsan kendine davranılma tarzına uygun olarak hareket eden bir varlıktır. Son analizde başarılı insanı da, başarısız insanı da yaratan yöneticidir. 
Dolayısıyla başarının da başarısızlığında hesabını verecek olan da odur.





5 Kasım 2015 Perşembe

Öldüren Vergi, ÖTV

Türkiye'de alkol yasaklarıyla ilgili her düzenlemeye anayasanın ''Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.'' hükmü gerekçe yapılır. Oysa biraz Türkçe bilgisine sahip herkesin anlayacağı gibi anayasanın 58'inci maddesi devlete; 18 yaş üstü gençlerin alkol tüketmelerini önleme görevi değil gençleri alkol düşkünlüğünden yani alkolizm'den koruma görevi veriyor.

Liberalizmin fikir babalarından John Stuart Mill, 1850'li yıllarda yazdığı Özgürlük Üzerine adlı kitabında ''Devletin insanların alkollü içki satın almasını özelikle olanaksızlaştırmasıyla, alkollü içki içilmesini yasaklaması arasında hiçbir fark yoktur'' der. 

Demokratik ülkeler alkol tüketimini bireysel özgürlük alanı olarak nitelendirirken, Türkiye'de özel tüketim vergisi, anayasanın herkes gücü oranında vergi verir ilkesine aykırı olarak alkol tüketimini azaltmak hatta yasaklamak için kullanılıyor. Düşük gelir grubundaki insanlara(Emekli, işçi, memur, işsiz...) özel tüketim vergisiyle aleni bir alkol yasağı uygulanıyor. Belli bir zümreye, belirli bir sosyal sınıfa alkol tüketme özgürlüğü tanınırken, yoksul insanların bu özgürlükten yararlanması engelleniyor.

Diğer yanda,  alkolü içecekler üzerindeki yüksek vergi;  sahte içki üretimini, ucuz uyuşturucu tüketimini ve bağımlılığını teşvik ediyor. Nitekim, 1920-1933 yılları arasında ABD'de uygulanan içki yasağı kaçak içki üreticilerine altın bir çağ yaşatmış, bu dönemde organize suç örgütleri güçlenmiş, uyuşturucu yaygınlaşmış, suç oranları yükselmiştir. Vergiyle alkolü yasaklama politikaları Türkiye'de de benzer sonuçlara yol açmıştır. Öyle ki, yüksek vergi yoksul insanları sahte içki üreticilerinin, kaçakçıların kucağına itmiş, sahte içki nedeniyle binlerce insan yaşamını yitirmiş, bonzai türü ucuz sentetik uyuşturucuların tüketimini ve uyuşturucu bağımlılığını teşvik etmiştir.    

Konu ''tüm kötülüklerin anası'' alkol olduğu için; üniversiteler, vergi uzmanları, siyasi partiler, tüketici dernekleri, STK'lar, esnaf odaları sorumluluk almaktan kaçınmış: Batı'daki vergi uygulamaları ve yasal düzenlemeler hakkında kamuoyunu bilgilendirmemiş; alkol üreticisi firmalar ise, sürekli artan özel tüketim vergilerini satış fiyatlarına eklemekten başka bir şey yapmamıştır. Oysa, çağdaş ülkelerde, alkollü içeceklerin vergilendirilmesi ve diğer yasal düzenlemeler; bira, şarap gibi düşük alkolü içeceklerden rakı viski gibi yüksek alkollü içeceklere, yüksek alkollü içeceklerden uyuşturucu maddelere geçişi önleyici birer araç olarak kullanılmaktadır. Nitekim, bazı ülkelerde bira reklamları serbestken, ağır alkollü içecek reklamları yasaktır. Bazı ülkelerde alkol reklamları için saat kısıtı vardır. Alkolizmin ciddi bir toplumsal soruna dönüştüğü Kuzey Avrupa'da belli saat aralıklarında satış yasağı uygulanmaktadır. Görüldüğü gibi Türkiye dışındaki ülkeler kendi sosyal koşullarıyla, özgün sorunlarıyla uyumlu düzenlemeler yapmışlardır. Türkiye yüksek vergiyle alkol tüketimini düşürme veya yasaklama yoluna giden tek ülkedir.   

Alkol endüstrisiyle ilgili uzun yıllara dayanan bilgi birikimine sahip biri olarak toplumu,, insanları, ilgili kurumları uyarmaya çalıştım. Gazetelerin müşteri temsilcilerine yazdım, sosyal medyada sesimi duyurmaya çalıştım ancak  insanlar kaçak üretilen içkiler nedeniyle ölmeye devam etti, her geçen yıl gençler arasında uyuşturucu tüketimi yaygınlaştı. 

Gerek alkol gerek uyuşturucu bağımlılığının insan ve toplum sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu bir gerçektir. Ancak bu sorunların yasaklamalarla ortadan kaldırılması olası değildir. Bugün Türkiye'deki alkollü içeceklerle ilgili vergi politikaları; hafif alkollü içeceklerden yüksel alkollü içeceklere, yüksek alkollü içeceklerden uyuşturucu maddeleri geçişi, kaçak ve sahte alkol üretimini teşvik eder niteliktedir. 

Sorun yasaklarla değil, konuyla ilgili evrensel edinimlerden gerekli dersler çıkarılarak ve aklı, bilgiyi öncelleyen yasal düzenlemeler yapılarak çözülebilir.  

http://www.diken.com.tr/turkiyede-gunde-uc-kisi-uyusturucu-kurbani-oluyor-2017de-564-bonzai-olumu/