Bireysel zenginliğin genelin yararına olduğu, zenginin daha zenginleşme mücadelesinin aynı zamanda toplumun da
refahını artıracağı tezi Adam Smith'den bu yana kapitalizmin temel dayanağıdır. Peki, kapitalist ekonomistlerin iddia
edildiği gibi bir avuç insanın zenginleşmesi gerçekten toplumsal refahı
artırıyor mu?
Oxford Üniversitesi bünyesinde, yoksulluk üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütü Oxfam'in tespitleri liberal kuramın tam tersini kanıtlar nitelikte. Oxfam, dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk düşen 70 milyon kişinin dünyanın geri kalan yüzde 99'undan (Yaklaşık 7.1 milyar insandan) daha fazla servete sahip olduğunu söylüyor. Kurumun yayınladığı rapora göre en zengin 8 kişinin serveti 426 milyar Dolar'a ulaşırken, en yoksul 3.5 milyar kişinin sahip olduğu varlıkların toplamı sadece 409 milyar Dolar.
Oxford Üniversitesi bünyesinde, yoksulluk üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütü Oxfam'in tespitleri liberal kuramın tam tersini kanıtlar nitelikte. Oxfam, dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk düşen 70 milyon kişinin dünyanın geri kalan yüzde 99'undan (Yaklaşık 7.1 milyar insandan) daha fazla servete sahip olduğunu söylüyor. Kurumun yayınladığı rapora göre en zengin 8 kişinin serveti 426 milyar Dolar'a ulaşırken, en yoksul 3.5 milyar kişinin sahip olduğu varlıkların toplamı sadece 409 milyar Dolar.
Ekonomik büyümeyle kişisel servetler arasındaki ilişkiyi analiz eden, Yirmi Birinci
Yüzyılda Kapital kitabının yazarı Thomas Piketty 'nin bulguları çok daha çarpıcı. Piketty'in araştırması analiz edilen 140 yıllık dönemde (1870-2010 ) büyük servetlerin ortalama servetlere
ve dünya ekonomisine oranla 3-4 kat daha hızlı arttığını ortaya koyuyor. Yüz
yılardır süren bu durum, sermaye
sahiplerinin çocuklarına miras kalan servetin, her zaman kol ve beyin emeğiyle
kazanılan servetten daha fazla olmasına yol açıyor.
Türkiye'yedeki duruma baktığımızda, adaletsizlik, Koç Holding
Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç,a ''. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye
indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir' dedirtecek
kadar trajik. Öyle ki, Credit Suisse'nin
raporuna göre Türkiye'nin en zengin yüzde 1'lik kesiminin toplam servetten
aldığı pay 2010-2014 arasında yüzde 42.52 oranında artı. Türkiye'nin dolar
milyarderleri bu artış oranıyla, toplam servetten aldıkları payı artırma
hızında dünya 2'ncisi konumundalar. Ülkenin en zengin yüzde birlik kesimi, 2000
yılında toplam servetin yüzde 38'ine sahipken bugün, bu kesim, ülke servetinin
yüzde 55'ine sahip.
Sezgi ve akıl yürütmenin
ötesine uzanan rakamsal, istatistiki analizlere dayanan bu çarpıcı bulgular, liberal ekonomistlerce ileri
sürülen; bireysel çıkar peşinde koşmanın genelin yararı için en iyi aracı sağladığı
tezinin bir safsata olduğunu tartışmaya yer vermeyecek şekilde kanıtlıyor.
Gerçekten de son yüz elli yıllık dönemde kapitalizm, neo-liberal politikaların da
etkisiyle, toplumların refahını artırmak bir yana dünyadaki bir avuç varsılın
çıkarına hizmet etti. Büyük düşün, hayallerinin peşinden git türü, refah ve umut vazeden anlatıların yaldızlı
yüzlerinin altından çıkan gerçek; yüzlerce yıldır insanların sadece zengin
oldukları için zenginleştiği, fakir oldukları için fakirleştiği gerçeğidir. (Servetin
nasıl edinildiği, kimden, hangi yöntemle devşirildiği konularına bu makale
kapsamında ele alınamayacak kadar ayrıntılı olduğu için hiç girmiyorum.)
Bu akıl almaz adaletsizliğin giderilmesinin
tek bir yolu var: Servetin ve kazancın özelliklede mirasın çok daha yüksek
oranda vergilendirilmesi. Ne var ki, bu yalın gerçeğe karşılık yalancı, düzenbaz
siyasetçiler seçmenlerinin gözlerinin içine baka baka gerekenin tam tersini
yapıyorlar. Oyu yoksuldan alan varsıla
uşaklık eden, solcusuyla sağcısıyla ''çağın'' siyasetçisi; servetten, kazançtan ve mirastan alınan
vergileri yükseltmek bir yana
teşvikler, indirimler ve muafiyetlerle düşürürken, tüketimden alınan dolaylı vergileri
(ÖTV,KDV) yükseltiyor. Ülkeye sermaye çekmek, yoksul insanlara istihdam
yaratmak yalanlarının arkasına gizlenen bu vicdansızlık zenginin ödemesi
gereken vergiyi yoksul halk kitlelerinin sırtına yüklüyor. Oysa, ne kazanılan
ne miras yoluyla elde edilen servet ülke içinde kalıyor ne de işsizlik oranları
düşüyor. Çünkü sırtını siyasetçiye dayayan doymak bilmez yüzde 1, daha düşük
vergi vermek hatta hiç vermemek amacıyla servetini vergi cennetlerinde kurduğu
tabela şirketlerine aktarıyor. Yatırım yapıp istihdamı artırmak yerine finansal
manipülasyonlarla servetine servet katıyor...
(Bu yazı yayınlandıktan 5 gün sonra Amerika kurumlar vergisi oranını % 35'den %20'ye düşürmüştür)
Bazı kuramlarının hala
geçerliliğini koruması, liberalizmin temel dayanağını yitirdiği gerçeğini
değiştirmiyor. Temel dayağından yoksun kalmış bir ideolojinin hala bu dayanağa
sahipçesine pazarlanması maalesef sadece
az gelişmiş ülkelere özgü bir sorun değil. Bugün, Amerikalı, Alman, İngiliz,
Rus sürü insanı en az Afganlı, Iraklı
sürü insanı kadar donanımsız. Cehaletin dünya genelinde bir sorun olduğunun en
önemli kanıtı ise, geniş halk
kitlelerinin cebindeki parayı çalarak zenginlerin cebine koyan yalancı, çıkar
düşkünü siyasetçi tipinin dünya genelinde hala iktidarı elinde bulundurmasıdır.
http://publications.credit suisse.com/tasks/render/file/index.cfm?fileid=12DFFD63-07D1-EC63-A3D5F67356880EF3