8 Haziran 2018 Cuma

Haydi Sevişelim (2)




Seks, son yıllarda sayıları hızla artan ve bağımlılık olarak nitelendirilen olgulardan sadece birisi. Bağımlılık, bireyin kendi istenciyle terk etmeyi çok zor hatta olanaksız gördüğü, yoksun kaldığında gerilim, bunalım yaratan biyo-psiko-sosyal bir sapmadır. İnsan, bağımlığa özgü deneyimi çok ''özel'' bir şeymiş gibi hisseder; bu durum, hiçbir şeyin o anda bağımlı olunanın yerini tutmaması bağlamında gerçekten de böyledir. Bağımlılıkta devamlılık ön koşuldur, çünkü süreklilik bağımlı olunandan yoksun kalma endişesini giderir. Kişiyi bağımlığın uyuşturucu evresine sokar ve döngünün tekrar tekrar yeniden başlamasını sağlar. Her bağımlılık; benliğin yeterliliği üzerine gölge düşüren bir otonom eksikliği, bir savunma tepkisi ve bir tür kaçıştır.

Son yıllarda yaşamını olabildiğince fazla sayıda değişik partnerle seks yapmak üzerine kurmuş insanlarla, gruplarla çok sık karşılaşır olduk. İşyerleri, sokaklar, eğlence yerleri, sosyal paylaşım düzlemleri kısacası tüm toplumsal zeminler seks bağımlılarınca kuşatıldı. Cinselliği gizliden gizliye her değerin üzerine konumlayan bu anlayış; evli bekar, ilişki yaşayan yaşamayan ayrımı yapmaksızın karşı cinsi cinsel obje olarak görüyor. (Pervasızlığı yakın arkadaşlarının sevgililerini, eşlerini, iş arkadaşlarını, çalışanlarını birer cinsel hedef olarak görme düzeyine kadar vardıranların sayısı hiç azımsanmayacak düzeyde.) Seks tüketicileri arasındaki etkileşim bir ağa (network) benzetilebilir. Nitekim ağ içinde serbest dolaşım hakkı bulunan katılımcıların çoğu ya sosyal medya profillerindeki arkadaş listelerinde birlikte yer alıyorlar ya da müdavimi oldukları mekanlarda aynı ortamı/zamanı/havayı paylaşıyorlar. Ağ içi etkileşimin içeriği, genellikle ergenlik çağındaki insanların davranış ve ifade kalıplarına hapsolmuş durumda: Bu ağın katılımcıları en fazla 50 cinsiyetçi kelimeyle derdini ağda bulunan diğer oyunculara rahatlıkla ifade edebiliyor.

Evet, bu insanlar, sokaklarda, barlarda, işyerlerinde, plazalarda gece gündüz, yaz kış umarsızca bir partner bulma amacıyla aynı anlayıştaki hemcinsleriyle yarışıyorlar. Büyük çoğunluğu niteliğe değil niceliğe odaklı yani amaçları kaliteli insanca etkileşimden ziyade maksimum ölçüde partnere ulaşabilmek.  Dolayısıyla bitip tükenmez uğraşlarla elde edilen her beden adeta yakın çevrelerindeki hemcinsler karşısında “başarının” dolayısıyla da benliğin kanıtı olarak duyumsanıyor. Bu insanlar, deneyimlediklerinden aldıkları hazdan çok daha fazlasını, ilişki anında yaşadıkları seksüel ayrıntıları pornografik bir üslupla, ağ içindeki diğer bağımlılara aktardıkları anlarda alıyorlar. Ağızdan ağza dolaşan bu anlatılarla bir yandan olup bitenleri efsaneleş(tiril)irken diğer yanda  anlatıya konu olan kişiyi diğer bağımlıların hedefi konumuna getiriliyor.


''Ekonomik özerklikten yoksun ve bağımlılıklarını erkek egemen bir kültür içinde yaşamak durumundaki seks düşkünü kadınların işi erkeklere kıyasla çok daha zor. Kadınlar, özgül doğasından koparılarak kültür ve geleneklerle bambaşka bir edime dönüşmüş olan cinselliği, kurallarını erkeklerin koyduğu ve erkeklerce kontrol edilen bir alanda yaşamak zorundalar. Nitekim, seks düşkünü erkeklerin çoğu kadınların kendilerine kendilerinin kadınlara karşı davrandığı şekilde davranmalarını uygunsuz ve tehdit edici buluyor. Cinsel olarak doymak bilmez erkekler, cinsel bağlamda kadınları 2 kategoriye ayırıyorlar; ''kovalanması'' gereken dolayısıyla fethedilebilir olanlar ile bir anlamda erkekler gibi davrandıkları için ahlaki sınırların dışında olanlar ve dolayısıyla ''önemli olmayanlar''. Bu bağlamda, çeşitlilik peşindeki en gayretkeş zamparalar, bağımlılıklarının nesnesi olan kadına yönelik arzularını bir küçümsemeyle birleştiriyorlar. Böylece olağanüstü bir güçle arzulanan özne, kısa bir süre sonra, genellikle de henüz gün bitmeden bir hiç durumuna indirgenirken bitip tükenmek bilmeyen arayış yeni hedeflerle yeniden başlıyor. 

Gerçekte durum tam da, Zygmunt Bauman'ın genelleştirerek vurguladığından farksız: ''Yaşadığımız çağda, insan cinsel aktivitesi (homo sexualis) sürekli olarak gerçekleşmeme ve tatminsizlik durumunda kalmaya mahkumdur; hatta geçmişte cinsel ateşin hızla söndüğü günümüzde mucizevi yöntem ve reçetelerle yeniden başladığı yaşta bile... Bu yolculuğun sonu yoktur çünkü her durakta güzergah yeniden oluşur ve nihai varış yeri bütünüyle meçhul kalır... ''Kadınlar sevgi ister, erkekler seks ister'' eğer bu kaba genelleme doğru olsaydı seks bağımlılığı diye bir sorun olmazdı. Erkeğin mümkün olan en çok sayıda partnerle seks yapma iştahı erkekliğin tamamlayıcı bir özelliği olurdu. Kadınların sevgi arzusu her türlü seks eğilimine baskın çıkar; seks de sevme sevilme ödülünü almanın bedeli olurdu. Bu eski gözlem, en azında günümüzde tersine çevrilebilir. Yani kadınlar seks mi istiyor? Evet kadınlar ilk defa duygusallıktan bağımsız bir şekilde yaşamlarının ve ilişkilerinin bir birleşeni olarak zevk arayabiliyor. Peki, erkekler sevgi mi istiyor? Tersine görünmesine karşılık kesinlikle istiyorlar -üzerinde pek konuşulmamış yollardan da olsa, belki de kadınların çoğundan fazla.'' 

Gerçek o ki, insan cinselliğine yönelik bu hastalıklı yaklaşımlar kadın erkek etkileşimi, dayanışması ve arkadaşlığı karşısındaki en büyük engellerden biri.  ''Kullan-at'' anlayışı üzerinde temellenen tüketim toplumunun dayattığı anlık, hızlı tatmin gereksinimi, sürdürülebilir çaba gerektirmeden elde edilen kazanımlar ve sözde uzmanların (çağdaş büyücülerin) şaşmaz reçeteleri bu yaklaşımları  destekliyor. Ve bu yaşam anlayışı hiç kuşku yok ki, dayanışma, karşılıklı özen, öteki için yaşama, duygudaşlık, yoldaşlık, paylaşma, dostluk, yardımlaşma, sempati gibi insani bağlılıklar kurmanın temelini oluşturan duygu, tavır ve yaklaşımların içini boşaltıyor. Kadın erkek ilişkisini niteliksizleştiriyor ve insanın nitelikli sosyalleşme potansiyelini sınırlıyor.  

Yazıyı dünyanın en ünlü ve üretken sosyoloji profesörlerinden Anthony Giddens'ın Mahremiyetin Dönüşümü adlı kitabından yukarıda yaptığım alıntılara ek olarak yapacağım bir alıntıyla bitirmek istiyorum.
''Bir yazarın dediği gibi: Onlar kadınların peşinden, sıradan flörtü rastgele ve düzensiz bir şeymiş gibi gösteren bir acelecilikle evliliklerini, kariyerlerini, sağlık ve onurlarını tehlikeye atan bir pervasızlıkla koşarlar.  Bir çok seks bağımlısı erkek ve kadın aynı zamanda sürekli bir ilişkiyi de sürdürerek, rastlantısal ilişkilerinin dışında bir istikrar arayışı içindedir. Bunu yaparlarken acıklı hilelere, yalanlara başvurmak zorunda kalırlar. Cinsel zafer peşinde koşmak diğer bağımlıklarda da gördüğümüz yıkıcı mutsuzluk ve hayal kırıklığı döngüsü üretir.  Yazarımız, sonunda onu bir cinsel bağımlılık grubuna katılmaya iten deneyimlerini  şu şekilde dillendiriyor.
''Acıdan kaçınmak için aldığım önlemlerin kendilerinin ölçülmez derecede acı verici bir hale geldiklerini fark ettim. Benim için zamparalık artık 'işlemiyordu'. Bağımlılığımın peşinden çok şey yitirmiştim; son zaferimden birkaç dakika sonra kişisel bir boşluk duygusuna kapıldım. Seks artık bana boşalmanın fiziksel rahatlığından başka bir şey vermiyordu; çoğu zaman orgazma bile ulaşamıyordum. Kadınlar artık aşkın ve arzunun nesnesi değillerdi. Onlarla seviştiğimde bile partnerlerimden tiksindiğim noktaya erişmiştim ve tiksintim onlara karşı konulamaz bir gereksinim duyumsadığımı bildiğimden daha da artıyordu.''   


Yararlanılan Kaynak; Mahremiyetin Dönüşümü, Anthony Giddens Ayrıntı Yayınları

Konuyla ilgili okuma önerileri;
Cinselliğin Tarihi, Michel Foucault, Ayrıntı Yayınları
Bedensel Boşalmanın İşlevi, Wilhelm Reich, Payel Yayınları
Akışkan Aşk, Zygmunt Bauman, Alfa yayınları
Sevme Sanat, Erich Fromm, Payel Yayıncılık



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder