Saldırgan bakımından tecavüz, bir yandan
içselleştirdiği cinsellik tanımını ve erkekliği bir yandan da kadına bakışını
yansıtan bir eylemdir. Erkeğin kolay tahrik olma keyfiyeti, tek taraflı cinsellik anlayışına, kadını iradeden yoksun cinsel bir nesne
olarak görmesine dayanır. Tecavüz bedeninin
dokunulmazlığını hiçe sayan insanlık dışı bir saldırı. Ancak, Türkiye'de
her toplumsal sorunda olduğu gibi cinsel suçlarda da dikkatler nedenlere
değil mağdura ya da faile odaklanır. Bu iğrenç
edime yataklık eden toplumsal, kültürel, ahlaki ve geleneksel etmenler görmemezlikten gelinir. Hatta kadının kıyafeti, beden dili, yaşam şekli cinsel suçlar için hafifletici neden olarak kabul edilir. Erkeğin, kadının diz kapağından tahrik olmasını veya kadınının
rızasına bakmaksızın eyleme geçmesini doğal sayan, cinselliği evlilik ve üreme
faaliyeti ile sınırlayan, üreme amacı gütmeyen ilişkileri ahlaksızlık olarak
nitelendiren toplumsal anlayışın olup bitendeki rolü dikkatlerden
kaçırılır. Cinsel istismar, şiddet ve tecavüzün yaşamı kuşatan bir hastalıktan ziyade sokağa ilişkin bireysel bir suç olarak algılanmasının önemli göstergelerinden biri de cinsel suçların ağır cezalarla azalacağına dayalı toplumsal uzlaşıdır. Öyle ki, her tecavüz ya da taciz olayından sonra, dört bir yandan “Asalım,
keselim, zindanda çürütelim, linç edelim...” naraları yükselir.
Üsküdar Üniversitesi’nin Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezince gerçekleştirilen araştırmaya göre; lise öğrencilerinin %57'sinin cinsel tacize tanık olduğunu ifade etmeleri sorunun yaygınlığı göstermesi bağlamında kayda değerdir. Herhangi bir araştırma bulunmamasına karşılık işyerlerindeki taciz en az okullardaki kadar yaygın olduğunu rahatlıkla öngörebiliriz. Kadını, eril buyruklara boyun eğmesi gereken bir nesne olarak gören anlayışın iş yöneten yönetilen, ast üst ilişkisi geldiğinde daha da pervasızlaşacağı aşikardır. Çalışan kadının saygınlık yitirme, işinden olma korkusu taciz olaylarının üzerini kapatan mükemmel bir örtü olarak işlev görür ve tacizcinin, tecavüzcünün elini güçlendirir. Bu nedenlerdir ki, dünün ''Şöhretin yolu rejisörün yatağından geçer.” algısı bugün “İş garantisi ve terfi yöneticinin yatağından geçer.” algısına dönüştürülerek çalışma yaşamına taşınmıştır.
Üsküdar Üniversitesi’nin Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezince gerçekleştirilen araştırmaya göre; lise öğrencilerinin %57'sinin cinsel tacize tanık olduğunu ifade etmeleri sorunun yaygınlığı göstermesi bağlamında kayda değerdir. Herhangi bir araştırma bulunmamasına karşılık işyerlerindeki taciz en az okullardaki kadar yaygın olduğunu rahatlıkla öngörebiliriz. Kadını, eril buyruklara boyun eğmesi gereken bir nesne olarak gören anlayışın iş yöneten yönetilen, ast üst ilişkisi geldiğinde daha da pervasızlaşacağı aşikardır. Çalışan kadının saygınlık yitirme, işinden olma korkusu taciz olaylarının üzerini kapatan mükemmel bir örtü olarak işlev görür ve tacizcinin, tecavüzcünün elini güçlendirir. Bu nedenlerdir ki, dünün ''Şöhretin yolu rejisörün yatağından geçer.” algısı bugün “İş garantisi ve terfi yöneticinin yatağından geçer.” algısına dönüştürülerek çalışma yaşamına taşınmıştır.
Birçok cinsel sapmanın, şiddet eğiliminin arka planında çocukluğa ve ilk gençlik yıllarına ait travmatik yaşanmışlıkların bulunduğu bir gerçek. Kadın vücudunun “yasaklı”, evlilik ve üremeye yönelmeyen cinsel ilişkinin günah, kadının erkeğin dilediği gibi sürebileceği bir tarla olduğuna dayalı toplumsal uzlaşı cinsel suçlara zemin hazırlıyor. İnsanlar doğalarında var olan dürtüleri bastırmak zorunda bırakılarak, biyolojik arzularıyla, örf ve adetler arasına sıkıştırılıyor. Bu kültürle yoğrulmuş kişilikler karşı cinslerini zapt edilecek bir kale veya kendi yararına sunulmuş bir nesne gözüyle bakıyor. Yani, mevcut toplumsal dinamikler potansiyel tecavüzcüler, tacizciler, çocuk istismarcıları yaratıyor. ''İçinde yaşadığımız uygarlık nevrotiktir, çünkü dürtülerin, arzuların bastırılması üzerine kuruludur...'' der Freud. Bir anlamda, çocuklukta, ergenlikte bastırılanlar gün yüzüne çıktığında kadınlar tecavüzcüleriyle, çocuklar istismarcılarıyla yüz yüze geliyorlar.
Evet kurumlarda, evlerde cinsel
istismarı, tacizi yaşam şekline dönüştürmüş yüz binlerce potansiyel tecavüzcü var. Ama biz bu
gerçeği göz ardı ederek salt ölümle
sonuçlanan ya da sokakta gerçekleşen tecavüz vakalarına tepki göstermekle, cezaları
artırmakla sorunu çözebileceğimizi
düşünüyoruz. Oysa, cinsel şiddet ve tecavüz olaylarının azaltılmasının yolu; sorunu yaratan kültürel,
sosyal, ekonomik etmenleri dışlamayan bir bakış açısıyla irdelemekten geçiyor. Bastırılan cinsellik, soruna yataklık eden örf ve adetleri, soyut ahlaki dayatmaları, penisi iktidar aracı olarak gören erkek egemen anlayışı masaya yatırmak ve bu olgular arasındaki neden
sonuç etkileşimlerini saptanmak gerekiyor. Aksi durumda nasıl bir bela ile karşı karşıya
bulunduğumuzu, sorunun boyutunu ve önemini asla kavrayamayacağız.
Kaynakça;
BİR
CİNSİYETLENDİRME PRATİĞİ OLARAK TECAVÜZ http://viraverita.org/yazilar/bir-cinsiyetlendirme-pratigi-olarak-tecavuz