Bir yanda yüz tane dükkan açmış, üç beş kek, çikolata, sos yapmış,
birkaç kahve paketlemiş bir şirket. Diğer yanda yeni ağına düşürdüğü cahil sermayedarlardan para devşirme peşindeki yaşlı bir kurt. Çekilmiş bir reklam filmi. Anlayacağınız tüm sermaye bu kadar. Başarısızlığı tecilli kurt bir TV kanalında uluslararası marka olma üzerine ahkam kesiyor. Söyleşi program yöneticisine önceden şirket tarafından verilmiş yönlendirmeli sorularla ilerliyor. Sunucu, doğal olarak ''Bu açılımı hangi sermayeyle, hangi kadroyla, hangi vizyonla, hangi iş planıyla
başaracaksınız?'' sorularını hiç gündeme getirmiyor...
Geçmiş tanıklıklarımdan, uluslararası veya küresel
marka olma söyleminin şirket ortaklarını, çalışanlarını ve devleti kandırarak
küp doldurmanın klasik yöntemlerinden biri haline geldiğini çok iyi biliyorum. Bugün
hangi aile şirketinin kapısından girseniz, eline bir dünya haritası tutuşturmuş,
küresel marka söylevleri veren yöneticilerle karşılaşırsınız. Akıl ve öngörüden yoksun, birer aldatmacadan ibaret bu planları
dillendirenlerin amacı ne yazık ki, uzun erimli stratejilerle, yaratıcılıkla, sermaye gücüyle desteklenmiş küresel
markalar yaratmak değil. Bu soytarıların amacı; günü, ayı ,yılı geçiştirerek servete servet
katmayı olabildiğince sürdürülebilir kılmak. Nitekim bu profesyonel gösteri ustaları geçmişte söyledikleriyle
gerçekleştirdikleri arasındaki tutarlılığın, geçmiş belleğinden yoksun ilkel iş
kültürünce sorgulanmayacağını çok iyi
biliyorlar. Bazılarının yıllarca aynı şirkette kalarak, bazılarının şirket şirket gezerek pazarladıkları bu ütopyalar şimdiden on milyarlarca dolar
tutarındaki ülke kaynağını çoktan buharlaştırdı heba etti.
Sorunun ekonomi
yönetimi kısmına baktığımızda yine benzer bir resimle karşılaşıyoruz. Devlet, Turquality olarak adlandırdığı bir programı çerçevesinde markalaşma potansiyeli
olan firmalara yüz milyonlarca dolar fon aktarıyor. Ne var ki, dünyada devlet
destekli ilk ve tek markalaşma programı olarak adlandırılan proje bırakın küresel marka yaratmayı bir küresel marka adayı bile yaratabilmiş
değil. Ama devlet küreselleşme potansiyeli bulunmayan yüzlerce markaya fon
aktarmaya devam ediyor. Ve kimsenin aklına ''bir kısmı 12 yıldır desteklenen bu
markalar neden küreselleşemediler?'' sorusunu sormak gelmiyor.
Türk ekonomisinin küresel markalar yaratamamasının nedeni ne sermaye ne de ülke
kaynaklarının yetersizliği. Öyle ki yasa dışı yollardan illegal servet yapmış siyasiler ve kimliğini
açıklamak istemeyen sermaye sahipleri hariç, bilinen en az 44 adet dolar
milyarderimiz var. Birikmiş bu sermayenin yanı sıra başarı şansı yüksek iş planları ve iş modelleri için küresel finans sisteminden ciddi kaynak sağlamak her
zaman olası. Sorun, sermayedarın ve siyasetçilerin günü kurtarmak ve olası en kısa zamanda servetlerine
servet katmaya odaklanmaları. Sözde girişimciler birikimlerini küresel
marka yaratma projeleri yerine gayrimenkule, özelleştirmelerden devşirilecek
istikrarlı gelire (Tüpraş), İsviçre bankalarına veya Panama gibi ülkelerdeki offshore hesaplara kanalize ediyorlar.Oysa küresel rekabette sürdürülebilir başarının
yolu; fasonculuktan, taklitçilikten, ülkeden servet kaçırmaktan değil, küresel markalar yaratmaktan geçiyor.
Not.
Linkedin ; Facebook, Twitter gibi sosyal medya
mecralarından biri. 400 milyondan fazla kullanıcıya sahip. Linkedin'in diğer sosyal medya mecralarından
ayıran; çalışanları, iş arayanları,
işverenleri, profesyonelleri ve konuyla ilgili akademisyenleri küresel düzlemde
buluşturan bir mecra olarak tasarlanmış olması. Bu yapısıyla linkedin kullanıcılarına iş
dünyasındaki sorunların, çözüm yollarının
tartışılması, düşünce, öneri ve saptamaların paylaşılması bağlamlarında geniş olanaklar sunuyor. Ancak şaşırtıcı olan, bu fırsatın Türk kullanıcılar tarafından yeterince değerlendirilmemesi. Yönetenin, yönetilenin çok değerli edinim gözlem ve düşüncelerini
paylaşmaktan kaçınarak bu düzlemi itibar ve kişisel çıkar peşinde koşan bir avuç profesyonele bırakması. Oysa bugün övgü, takdir yalakalıktan çok yapıcı, ufuk açıcı eleştirel öneri ve düşüncelere gereksinimimiz var. Gündeme
getirilmeyen sorunlara çözüm üretmenin olanaksızlığını hiç aklımızdan
çıkarmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder