Ülkedeki yönetici sınıf sürekli yeniden üretilen,
inanılmaz bir hızla değişen, dönüşen, çoğalan bilgiyi izleme zorunluluğuyla,
üstlendikleri sorumluluklar arasındaki derin ilişkiyi bir türlü kavrayamıyor...
Üstlendikleri sorumlulukların koşutunda
nesnel bilgiyle, araştırmayla, bilimle iç içe bir yaşaması gerekenlerin
çoğu bencilliğin, kibrin ve hedonizmin boyunduruğuna girmiş durumdalar. Bu
tercih, yöneticiliğin farkındalıkla seçilmiş, benimsenmiş bir yaşam biçimi
olmaktan ziyade bir geçim kapısı olarak görülmesinden kaynaklanıyor.
Platon (M.Ö.427-347), Devlet adlı eserinde,
yönetici sınıfı için geliştirdiği eğitim modelinde yönetim işlevini üstlenecek
olanların hangi eğitimle hangi yetkinlikleri kazanacaklarını ayrıntılı olarak
inceler. Yönetici sınıfa, beden ve ruh (psikoloji) eğitiminin yanı sıra
entelektüel gelişimlerini sağlamak için matematik ve diyalektik eğitimi
verilmesi gerekliğinden söz eder. Platon'un hedefi yönetişimin akıl, bilim ve
felsefe yoluyla şekillendirilmesi ve bilgiyle yönetimin
birleştirilmesidir.
Gerçekten de bilgi o kadar önemlidir ki, Ortaçağ insanı karanlıktan aydınlığa
döneminden yüzlerce hatta binlerce yıl önce üretilmiş düşüncelerin ışığında
ulaşabilmiştir. Bugün izlememiz gereken yol Ortaçağ insanının izlediği yoldan
hiç farklı değil. Zira adil, eşitlikçi, insanca bir dünya yaratmak için ne
mucizevi buluşlara, ne karizmatik liderlere gereksinimiz var. İçinde
debelendiğimiz sorunları aşmak için gereksinimimiz insanlığın mevcut bilgi
birikimini kullanmaktan ibaret.
Evet, bizi
birleştirebilecek güç bilginin gücüdür. Bu sarmaldan ancak yeni bilgi
tapınakları inşa ederek çıkabiliriz. Özlenen, bilinen ama bugüne kadar hiçbir
inancın, hiçbir öğretinin inşa etmeye cesaret edemediği özgün tapınaklardan söz
ediyorum. Binlerce yıldır düşlenen, özlem duyulan insanı değerler üzerinde
yükselen yepyeni bir tapınak. Uzlaşının,
gönüllülüğün bir arada yaşayacağı yepyeni bir tapınak. Aklın ve bilginin
sınırsız gücünün özgürce kullanılacağı, yaratıcı dehayı serbest bırakacak
yepyeni bir düşünce düzlemi. Düşüncenin, duyguların, yaşam şekillerinin tek
tipleştirilmediği, hiçbir yönelimin ötekileştirilmediği, kimsenin kimseye benzemeye zorlanmadığı, kimsenin kimseye bir
şey dayatmadığı, sıra dışılığın, yaratıcı yıkıcılığın yaratıcı çılgınlıkla iç
içe yaşadığı bir akıl düzlemi. Doğrunun, bilgi ve diyalektiğin kılavuzluğunda
belirlendiği, kimsenin düşünceyi
tekeline alamayacağı, zorunlulukların bulunmadığı, insanileştirilmiş
bilgi üzerinde temellenecek yepyeni bir
bilinç tapınağı.
İki kere ikinin dört ettiğine, suyun iki hidrojen
bir oksijen atomundan, havanın azot, oksijen, argon ve karbondioksit gazlarının
karışımından oluştuğuna kim itiraz edebilir? Bir grafik üzerinde son on yıllık
İşsizlik verileri analiz eden bir kişi uygulanan ekonomik politikaların
istihdam yaratmadığını yadsıyabilir mi? Her yıl önemli oranda cari açık veren
bir ekonominin belli aralıklarla krize gireceği gerçeğini kim yok sayabilir?
Spinoza’nın ‘’ insanın özgürlüğü, aklın gücünde belirir, aklın gücü bilgiyle
gerçekleşir ancak bilgidir ki gerçeği sahtesinden ayırır’’ saptaması katılmayan
bir insan olabilir mi? Kesinlik taşıyan doğrular üzerinde lafazanlık
yapanların; sözün, hamasetin gücünü kullanarak gerçeğin içini boşaltmak
isteyenlerin maskesini düşürecek tek şey nesnel bilginin gücüdür. Tam da bu nedenle, yeni tapınağın temeli her
türden dogmadan arındırılmış nesnel bilgi ile atılmalı, tapınak özgünlüğü sıra
dışılığı aykırılığı özenle yaşatılmalı. En önemlisi de, özü bencilliğe dayanmayan
bireyselliği korumalı. Hurafelerin, dogmaların yerini alacak insanca değerleri
yaymalı...
Dijital ağlarla birbirine bağlanmış, dünyanın
bilgi hazinelerine kolaylıkla ulaşabilen, birbiriyle iletişim kurarak,
tartışarak, işbirliği yaparak silbaştan bir refah toplumu inşa etmeye soyunmuş
otuz milyon genç beyin...
Sadece hayali bile beni heyecanlandırmaya
yetiyor.