Seks, son
yıllarda sayıları hızla artan ve bağımlılık olarak nitelendirilen olgulardan
sadece birisi. Yaygınlaşan diğer
bağımlılıklar arasında uyuşturucuya, alkole, yemeğe, sosyal medyaya, kumara,
işe, alışverişe, geziye, futbola aşırı düşkünlük sayılabilir.
Bağımlılık, bireyin
kendi istenciyle terk etmeyi çok zor hatta olanaksız gördüğü, yoksun kaldığında
gerilim, bunalım yaratan biyo-psiko-sosyal bir sapmadır. İnsan, bağımlığa özgü
deneyimi çok ''özel'' bir şeymiş gibi hisseder; bu durum, hiçbir şeyin o anda
bağımlı olunanın yerini tutmaması bağlamında gerçekten de böyledir.
Bağımlılıkta devamlılık ön koşuldur, çünkü süreklilik bağımlı olunandan yoksun
kalma endişesini giderir. Kişiyi bağımlığın uyuşturucu evresine sokar ve
döngünün tekrar tekrar yeniden başlamasını sağlar. Her bağımlılık; benliğin
yeterliliği üzerine gölge düşüren bir otonom eksikliği, bir savunma tepkisi ve
bir tür kaçıştır.
Son yıllarda
yaşamını olabildiğince fazla sayıda değişik partnerle seks yapmak üzerine
kurmuş insanlarla, gruplarla çok sık karşılaşır olduk. İşyerleri, sokaklar,
eğlence yerleri, sosyal paylaşım düzlemleri kısacası tüm toplumsal zeminler seks bağımlılarınca kuşatıldı. Cinselliği gizliden gizliye her değerin üzerine konumlayan bu anlayış; evli bekar, ilişki yaşayan yaşamayan
ayrımı yapmaksızın karşı cinsi cinsel obje olarak görüyor. (Pervasızlığı yakın
arkadaşlarının sevgililerini, eşlerini, iş arkadaşlarını, çalışanlarını birer
cinsel hedef olarak görme düzeyine kadar vardıranların sayısı hiç azımsanmayacak
düzeyde.) Seks tüketicileri arasındaki etkileşim bir ağa (network)
benzetilebilir. Nitekim ağ içinde serbest dolaşım hakkı bulunan katılımcıların
çoğu ya sosyal medya profillerindeki arkadaş listelerinde birlikte yer
alıyorlar ya da müdavimi oldukları komünal iç mekanlarda aynı
ortamı/zamanı/havayı paylaşıyorlar. Ağ içi etkileşimin içeriği, genellikle
ergenlik çağındaki insanların davranış ve ifade kalıplarına hapsolmuş durumda: Ağın üniversite mezunu katılımcıları bile en fazla 50 cinsiyetçi kelimeyle derdini ağda
bulunan diğer oyunculara rahatlıkla ifade edebiliyor.
Evet, bu
insanlar, sokaklarda, barlarda, işyerlerinde, plazalarda gece gündüz, yaz kış
umarsızca bir partner bulma amacıyla aynı anlayıştaki hemcinsleriyle
yarışıyorlar. Büyük çoğunluğu niteliğe değil niceliğe odaklı yani amaçları
kaliteli insanca etkileşimden ziyade maksimum ölçüde partnere ulaşabilmek. Dolayısıyla bitip tükenmez uğraşlarla elde
edilen her beden adeta yakın çevrelerindeki hemcinsler karşısında “başarının”
dolayısıyla da benliğin kanıtı olarak duyumsanıyor. Bu insanlar, deneyimlediklerinden aldıkları hazdan çok daha fazlasını, ilişki anında yaşadıkları seksüel ayrıntıları pornografik bir üslupla, ağ içindeki diğer bağımlılara aktardıkları
anlarda alıyorlar. Ağızdan ağza dolaşan bu anlatılarla bir yandan olup bitenleri efsaneleş(tiril)irken diğer yanda
anlatıya konu olan kişiyi diğer
bağımlıların hedefi konumuna getiriliyor.
''Ekonomik
özerklikten yoksun ve bağımlılıklarını erkek egemen bir kültür içinde yaşamak
durumundaki seks düşkünü kadınların işi erkeklere kıyasla çok daha zor. Kadınlar, özgül doğasından
koparılarak kültür ve geleneklerle bambaşka bir edime dönüşmüş olan
cinselliği, kurallarını erkeklerin koyduğu ve erkeklerce kontrol edilen bir
alanda yaşamak zorundalar. Nitekim, seks düşkünü erkeklerin çoğu kadınların
kendilerine kendilerinin kadınlara karşı davrandığı şekilde
davranmalarını uygunsuz ve tehdit edici buluyor. Cinsel olarak doymak bilmez erkekler, cinsel bağlamda kadınları 2 kategoriye ayırıyorlar; ''kovalanması''
gereken dolayısıyla fethedilebilir olanlar ile bir anlamda erkekler gibi davrandıkları için ahlaki sınırların
dışında olanlar ve dolayısıyla ''önemli olmayanlar''. Bu bağlamda, çeşitlilik
peşindeki en gayretkeş zamparalar, bağımlılıklarının nesnesi olan
kadına yönelik arzularını bir küçümsemeyle birleştiriyorlar. Böylece olağanüstü
bir güçle arzulanan özne, kısa bir süre sonra, genellikle de henüz gün bitmeden bir hiç durumuna indirgenirken bitip tükenmek bilmeyen arayış yeni hedeflerle
yeniden başlıyor.
Gerçekte durum tam da, Zygmunt Bauman'ın genelleştirerek
vurguladığından farksız: ''Yaşadığımız çağda, insan cinsel aktivitesi (homo
sexualis) sürekli olarak gerçekleşmeme ve tatminsizlik durumunda kalmaya
mahkumdur; hatta geçmişte cinsel ateşin hızla söndüğü günümüzde mucizevi yöntem
ve reçetelerle yeniden başladığı yaşta bile... Bu yolculuğun sonu yoktur çünkü
her durakta güzergah yeniden oluşur ve nihai varış yeri bütünüyle meçhul
kalır... ''Kadınlar
sevgi ister, erkekler seks ister'' eğer bu kaba genelleme doğru olsaydı seks
bağımlılığı diye bir sorun olmazdı. Erkeğin mümkün olan en çok sayıda partnerle
seks yapma iştahı erkekliğin tamamlayıcı bir özelliği olurdu. Kadınların sevgi
arzusu her türlü seks eğilimine baskın çıkar; seks de sevme sevilme ödülünü
almanın bedeli olurdu. Bu eski gözlem, en azında günümüzde tersine
çevrilebilir. Yani kadınlar seks mi istiyor? Evet kadınlar ilk defa
duygusallıktan bağımsız bir şekilde yaşamlarının ve ilişkilerinin bir birleşeni
olarak zevk arayabiliyor. Peki, erkekler sevgi mi istiyor? Tersine görünmesine
karşılık kesinlikle istiyorlar -üzerinde pek konuşulmamış yollardan da olsa,
belki de kadınların çoğundan fazla.''
Gerçek o ki,
insan cinselliğine yönelik bu hastalıklı yaklaşımlar kadın erkek etkileşimi,
dayanışması ve arkadaşlığı karşısındaki en büyük engellerden biri. ''Kullan-at'' anlayışı üzerinde temellenen
tüketim toplumunun dayattığı anlık, hızlı tatmin gereksinimi, sürdürülebilir
çaba gerektirmeden elde edilen kazanımlar ve sözde uzmanların (çağdaş
büyücülerin) şaşmaz reçeteleri bu yaklaşımları destekliyor. Ve bu yaşam
anlayışı hiç kuşku yok ki, dayanışma, karşılıklı özen, öteki için yaşama,
duygudaşlık, yoldaşlık, paylaşma, dostluk, yardımlaşma, sempati gibi insani
bağlılıklar kurmanın temelini oluşturan duygu, tavır ve yaklaşımların içini
boşaltıyor. Kadın erkek ilişkisini niteliksizleştiriyor ve insanın nitelikli
sosyalleşme potansiyelini sınırlıyor.
Yazıyı
dünyanın en ünlü ve üretken sosyoloji profesörlerinden Anthony Giddens'ın
Mahremiyetin Dönüşümü adlı kitabından yukarıda yaptığım alıntılara ek olarak
yapacağım bir alıntıyla bitirmek istiyorum.
''Bir yazarın
dediği gibi: Onlar kadınların peşinden, sıradan flörtü rastgele ve düzensiz bir
şeymiş gibi gösteren bir acelecilikle evliliklerini, kariyerlerini, sağlık ve
onurlarını tehlikeye atan bir pervasızlıkla koşarlar. Bir çok seks bağımlısı erkek ve kadın aynı
zamanda sürekli bir ilişkiyi de sürdürerek, rastlantısal ilişkilerinin dışında
bir istikrar arayışı içindedir. Bunu yaparlarken acıklı hilelere, yalanlara
başvurmak zorunda kalırlar. Cinsel zafer peşinde koşmak diğer bağımlıklarda da
gördüğümüz yıkıcı mutsuzluk ve hayal kırıklığı döngüsü üretir. Yazarımız, sonunda onu bir
cinsel bağımlılık grubuna katılmaya iten deneyimlerini şu şekilde dillendiriyor.
''Acıdan
kaçınmak için aldığım önlemlerin kendilerinin ölçülmez derecede acı verici bir
hale geldiklerini fark ettim. Benim için zamparalık artık 'işlemiyordu'.
Bağımlılığımın peşinden çok şey yitirmiştim; son zaferimden birkaç dakika sonra
kişisel bir boşluk duygusuna kapıldım. Seks artık bana boşalmanın fiziksel
rahatlığından başka bir şey vermiyordu; çoğu zaman orgazma bile ulaşamıyordum.
Kadınlar artık aşkın ve arzunun nesnesi değillerdi. Onlarla seviştiğimde bile
partnerlerimden tiksindiğim noktaya erişmiştim ve tiksintim onlara karşı
konulamaz bir gereksinim duyumsadığımı bildiğimden daha da artıyordu.''
Yararlanılan
Kaynak; Mahremiyetin Dönüşümü, Anthony Giddens Ayrıntı Yayınları
Konuyla
ilgili okuma önerileri;
Cinselliğin
Tarihi, Michel Foucault, Ayrıntı Yayınları
Bedensel
Boşalmanın İşlevi, Wilhelm Reich, Payel Yayınları
Akışkan Aşk,
Zygmunt Bauman, Alfa yayınları
Sevme Sanat,
Erich Fromm, Payel Yayıncılık