O, sorgulamadan
içselleştirdiğini düşünmeden fikirleştirdiğini fütursuzca dayatandır. O, inandıklarına
inanmayanı taptıklarına tapmayanı düşman belleyendir. O, düşünceyle eylem
arasındaki etkileşimi kavrayamadığı için asla doğrudan eylemin ötesini geçemez,
öz benliğini genelin yönelimleri içinde gönüllülükle eritir. O,
teknolojiyi kullanarak aydınlandığına inanır ama gerçekte bilgiden korktuğu
kadar hiç bir şeyde korkmaz.
Homongolustur o. Homongolus
insandan yaratığa dönüştürülendir
Peki, insan neden homongolusa
dönüştürülür? Dönüştürülür. Çünkü,
birileri insanın geçmişinden, doğasından kopuk bir sürü canlısı olarak
yaşamasını ister. Çünkü, birileri güce yaslanmadan ayakta duran, doğruyu,
yanlışı nesnel bilgiyle ayrımlayabilen, kararlarını kendi verebilen insanı araçsallaştıramayacaklarını
öğrenmiştir.
Bu ''birileri''
hiç de sanıldığı gibi güçlü devletler değil. Çünkü etnik kimliklere, din ve
mezhep sömürüsüne sırtını dayamış bürokrasinin aklı asla bu kadarını
tasarlayamaz. Günümüz homongolusunu yaratan çok uluslu dev kuruluşlarından
başkası değildir. Fantastik anlatılarıyla bir hayal dünyası yaratan büyük
şirketler, ihtiyaçları şekillendirirler, estetik normları belirlerler. Tüm
sosyal düzlemleri istila ederek toplumu boyunduruk altına alırlar ve fikirleri,
inançları, gelenekleri birer reklam sloganına, sokakları, caddeleri, ticari galerilere dönüştürürler.
Evet, simyacıların yüzlerce yıl deneyip başaramadığını; eğitimden sağlığa, tarımdan genetiğe kadar her türlü üretim ve iletişim nesnesine hükmeden, solunan hava dışında her şeyi patentleyen dev kurumlar başardı. Kârı tanrılaştıran iktisadi akıl; ofislerde, araştırma geliştirme laboratuvarlarında homongolusları yarattı...
Homongoloslar çocukluk yıllarını; tahakküm kurucu, göz korkutucu ya da aşırı hassas, zorlayıcı, aşırı düşkün, aşırı eleştirel veya değişken, tutarsız, kayıtsız yüzlerce farklı kişilik özelliklerindeki ebeveynlerin hamiliğinde geçirdiler. Ebeveynlerin cehaletine dayalı bu çeşitliliğe göz yummak gereksinim duyulan kafa karışıklığını yaratmak için ön koşuldu. Ne var ki, homongolus yaratmak için benliğin aile içinde öğütülmesi yeterli değildi. Çok uluslu kurumların çıkarları doğrultusunda hazırlanmış birinin ak dediğine diğerinin kara, birinin kahraman dediğine diğerinin cani, birinin dost dediğine diğerinin düşman dediği on binlerce farklı müfredat ilköğretimde üniversitelerde onları bekliyordu...
Bu yöntemle, kendilerini yaratan efendileri için nefes alıp veren, düşünme, sorgulama ve sentez yetisinden yoksun milyarlarca homongolus ürettiler. Onların sayıları artıkça ekonomiler, şirketler büyüdü. Kârlar artarken eşzamanlı olarak işsizlik de arttı.
Homongoluslar
zenginin sadece zengin olduğu için zenginleştiğini, fakirin fakir olduğu
için fakirleştiğini, son 200 yılda değişmeyen tek şeyin eşitsizliğin zenginler
lehine arttığını hiç kavrayamadı. Öyle ya, ancak böyle
bir canlı türü, en zengin %1'in toplam servetin %53'üne sahip olması gerçeğine
karşılık; varsılın daha varsıllaşarak
genelin refahı artıracağı yalanına inandırılabilirdi...
Not;
Homongolus; Latince homunculus "adamcık, simya
literatüründe laboratuvarda yaratılan minyatür canlı" sözcüğünden
alıntıdır. Latince sözcük Latince homo "adam,
insan" sözcüğünün küçültme hali.
Bravo çok net bir açıklama,güzel bir yazı.
YanıtlaSil