17 Haziran 2016 Cuma

BU KADAR SINAV NEDEN?

Bertell Ollman Diyalektik Soruşturmalar kitabında sınavlar ve sınava girme konusundaki yanlış varsayım ve kanaatleri şu şekilde sıralar: ''Sınavlar eğitimin zorunlu bir parçasıdır.  Sınavlar tarafsızdır, öğrencilerin ne kadar bilgili ne kadar zeki olduklarının göstergesidir. Bütün öğrenciler sınavlarda eşit başarı şansına sahiptir. Sınavlarda çocukların yaşam koşullarındaki büyük farklılıklar çocukların performanslarını ancak ihmal edilebilir düzeyde etkiler. Sınavlar ve özellikle de sınav korkusu öğrencileri ders içi sorumluluklarını yerine getirmeye motive etmek için zorunludur. Toplumsal  ve psikolojik bağlamda sınavlar kimseye zarar vermez...''

Oysa, gerçek yukarıdaki varsayımlardan çok farklıdır. Öyle ki, sınavlar öğrencileri herkesin çalışarak istediğini elde edeceğine, başarı ölçütlerinin tüm insanlar için nesnel ve adil olduğuna ve herkesin hak ettiğini aldığına inandırılırlar. Ve çocuklar büyüdükçe kökten yanlış bu yargıları kendi başarısızlıklarını da kapsayacak şekilde yaşamın bütün alanlarına taşırlar. Bu yönelim onların  kendi hatalarından kaynaklanmayan başarısızlıklar konusunda suçluluk duymalarına yol açar. Öğrenciler sınav disipliniyle gelecekte karşılaşacakları istismar ve haksızlıklara sessizce boyun eğmeye hazırlanır. Sınavlar yaşamın ilerleyen dönemlerinde otoriteden gelecek emirleri hiç sorgulamadan kabul etmeye koşullar çocukları. Öğretmen hep doğru yanıtları bilen kişi olduğundan çocuklar soru sorma konumundakilerin her zaman ve  her koşul altında kendilerinden daha bilgili olduğuna inandırılır.

Sınavların yarattığı en büyük adaletsizlik ise,  sınava girenlerin eşit koşullarda bulunduğu varsayımıdır.  Oysa, sınava girenler eşit koşullarda değildir. Sınavlardaki başarısızlığın veya başarının belirleyicisi bazı istisnalar hariç kesinlikle sınav değil çocukların yaşam koşulları arasındaki derin ayrımlardır. Nitekim bir çok araştırma ailenin gelir düzeyinin, anne babanın kişilik özelliklerinin çocukların sınav sonuçları arasındaki güçlü korelasyonu ortaya koymuştur. Yani sınavlar bir anlamda var olan yapısıyla toplumsal eşitsizliğin ve sorunların dışavurumudurlar.  

Tüm bu veriler bir arada değerlendirildiğinde sınavlar asla yaşamdaki başarının belirleyicisi değildir. Dolayısıyla anne babalar çocukların sınavlardaki ne başarısızlığını eleştirme ne de başarısını övme konumundadır. Onların yapmaları gereken; 2-3 yılda bir değiştirilen bu yapboz sisteminin dolaylı sorumluları olarak başlarını öne eğerek susmaktır.  

Bu gün ülke olarak gerçek gereksinimiz;  beyinleri çağdışı fikirlerle hurafelerle yıkanmış, düşünme yeteneği iğdiş edilmiş insanlar yaratmak değil, düşünme, analiz etme, sorgulama, yaratma yetkinliğine sahip sıra dışı insanlar yaratmaktır.  


''Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın... ''

Halil Cibran (Lübnan asıllı ABD'li ressam, şair ve filozof) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder