6 Nisan 2017 Perşembe

Altay Tankı

Bir süre önce, medyada yer alan yerli tank üretimiyle ilgili haber önemi kadar gündemde yer bulmadı ve tartışılmadı.  Gövdesi Güney Kore'den alınan destekle özel bir şirket tarafından geliştirilen yerli tankın motor işi bir Kamu İktisadi Teşebbüsü tarafından üstlenilmiş. Gelgelelim söz konusu şirket tank motorunu üretme işinin altından kalkamamış ve Avusturya'dan AVL List GmbH isimli şirketle bir üretim anlaşması yapmış. Ancak, Avusturya Hükumeti Türkiye insan hakları ihlal ediyor iddiasıyla üretici  şirkete yaptığı baskıyla anlaşmayı iptal ettirmiş. Böylece yerli tank motorsuz kalmış...  

Düşünün, sanayileşme uğraşlarının başlangıcı 19. Yüzyılın ortalarına, hemen hemen Japonya ile aynı döneme kadar uzanan bir ekonomi ilk motorun icadı üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen tank motoru üretemiyor.  Tankın gövdesini yapmak için ise, çelik sanayisini Türkiye ile aynı yıllarda kuran Güney Kore'nin teknolojik desteğine muhtaç. Keşke, sorun sadece savunma sanayisiyle sınırlı olsa, ama maalesef değil. Yerli uçak, yerli otomobil ve diğer küresel marka yaratmayı hedefleyen nice projedeki sayısız başarısızlık herkesin malumu.  

İnsan, doğal olarak merak ediyor: ''Teknoloji transfer etmeden bir tank motor üretemeyen bir ekonomide bunca yönetici, akademisyen, mühendis, bürokrat, patron ne işe yarar'' diye. İnanın, elli yıldır üzerinde  lafazanlık yapılmayan ekonomik öğreti, istismar edilmeyen sistem, araç ve yöntem kalmadı. İnsan kaynaklarından liderliğe, pazarlamadan finansa, ekonomiden sosyolojiye, mühendislikten tasarıma kadar akla gelen her alanda her yıl düzenlenen yüzlerce zirve, seminer,panel. Sosyal medya profilleri hangi ölçütlere göre kimler tarafından onaylandığı belli olmayan uzmanlık alanlarıyla dolu ve yıldan yıla bir çığ gibi büyüyen; yöneticiler, danışmanlar, eğitmenler, koçlar, mentörler ordusu. Her yıl binlercesi basılan kişisel gelişim ve yönetim kitapları. Yazılan bloglar, sosyal medyada paylaşılan makaleler, araştırmalar, sunumlar... Tüm bu yapılanlara karşılık  sonuç ortada: Dünyanın en uzun çalışma saatlerine rağmen yaratamayan, finansal ve teknolojik olarak dışa bağımlı, kendi başına tank motoru üretemeyen bir ekonomi.  

Aslında, çalışanlar bu ''uzman'' güruhunun amacının üreten, yaratan şirketler üzerinde yükselen bir ekonomi inşa etmekten çok ataerkil ilişkileri kullanarak para kazanmak olduğunu iyi biliyor. Daha önce sayısız kez vurguladığım gibi: Sorun, ne çalışanların yaratma yetkinliğinde ne de kavrama yeteneğinde.  Sorun, aile holdinglerinin ortaklık yapısında. Sorun, küçük olsun yüzde elli biri bende kalsın dostumla, akrabamla ben yöneteyim takıntısında. Sorun,  yetkinlikten azade liderlik anlayışında.  Sorun, profesyonel yöneticilerin, akademisyenlerin, danışmanların baştan sona yanlış kurgulanmış bir ekonomik modelin gönüllü destekçileri olmalarında.

İşin son derece trajikomik yanı ise çözümün bir sır olmaması. Eğer, hiç denenmemiş özgün bir modeliniz yoksa, ekonomik gelişmenin 5 temel aşaması var: Planlama, öğrenme, taklit etme, içselleştirme ve yaratma. Bu süreçlerin sağlıklı işlemesi ise kurum içi ataerkil ilişkilerin ve aşırı hiyerarşik yapının yıkılmasına, eğitim kalitesizliği sorunun çözümüne bağlı. Unutmamalıyız ki, despotizmin, dayatmanın bir yönetim biçimi olduğu, özgürlüğün bulunmadığı  yapılarda yaratıcılık kök salamaz gelişip serpilemez.


Yapısal sorun küçük iyileştirmelerle değil köklü  yapısal dönüşümle çözülür.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder