Bir süre önce, medyada yer alan yerli tank üretimiyle ilgili haber önemi kadar gündemde yer
bulmadı ve tartışılmadı. Gövdesi Güney Kore'den
alınan destekle özel bir şirket tarafından geliştirilen yerli tankın motor işi bir Kamu
İktisadi Teşebbüsü tarafından üstlenilmiş. Gelgelelim söz konusu şirket tank motorunu
üretme işinin altından kalkamamış ve Avusturya'dan AVL List GmbH isimli
şirketle bir üretim anlaşması yapmış. Ancak, Avusturya Hükumeti Türkiye insan hakları
ihlal ediyor iddiasıyla üretici şirkete yaptığı
baskıyla anlaşmayı iptal ettirmiş. Böylece yerli tank motorsuz kalmış...
Düşünün, sanayileşme uğraşlarının başlangıcı 19.
Yüzyılın ortalarına, hemen hemen Japonya ile aynı döneme kadar uzanan bir
ekonomi ilk motorun icadı üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen tank motoru
üretemiyor. Tankın gövdesini yapmak için
ise, çelik sanayisini Türkiye ile aynı yıllarda kuran Güney Kore'nin teknolojik
desteğine muhtaç. Keşke, sorun sadece savunma sanayisiyle sınırlı
olsa, ama maalesef değil. Yerli uçak, yerli otomobil ve diğer küresel marka
yaratmayı hedefleyen nice projedeki sayısız başarısızlık herkesin malumu.
İnsan, doğal olarak merak ediyor: ''Teknoloji
transfer etmeden bir tank motor üretemeyen bir ekonomide bunca yönetici, akademisyen,
mühendis, bürokrat, patron ne işe yarar'' diye. İnanın, elli yıldır üzerinde lafazanlık yapılmayan ekonomik öğreti,
istismar edilmeyen sistem, araç ve yöntem kalmadı. İnsan kaynaklarından
liderliğe, pazarlamadan finansa, ekonomiden sosyolojiye, mühendislikten
tasarıma kadar akla gelen her alanda her yıl düzenlenen yüzlerce zirve,
seminer,panel. Sosyal medya profilleri hangi ölçütlere göre kimler tarafından
onaylandığı belli olmayan uzmanlık alanlarıyla dolu ve yıldan yıla bir çığ gibi
büyüyen; yöneticiler, danışmanlar, eğitmenler, koçlar, mentörler ordusu. Her
yıl binlercesi basılan kişisel gelişim ve yönetim kitapları. Yazılan bloglar,
sosyal medyada paylaşılan makaleler, araştırmalar, sunumlar... Tüm bu yapılanlara
karşılık sonuç ortada: Dünyanın en uzun
çalışma saatlerine rağmen yaratamayan, finansal ve teknolojik olarak dışa
bağımlı, kendi başına tank motoru üretemeyen bir ekonomi.
Aslında, çalışanlar bu ''uzman'' güruhunun
amacının üreten, yaratan şirketler üzerinde yükselen bir ekonomi inşa etmekten
çok ataerkil ilişkileri kullanarak para kazanmak olduğunu iyi biliyor. Daha
önce sayısız kez vurguladığım gibi: Sorun, ne çalışanların yaratma
yetkinliğinde ne de kavrama
yeteneğinde. Sorun, aile holdinglerinin
ortaklık yapısında. Sorun, küçük olsun yüzde elli biri bende kalsın dostumla,
akrabamla ben yöneteyim takıntısında. Sorun, yetkinlikten azade liderlik anlayışında. Sorun, profesyonel yöneticilerin,
akademisyenlerin, danışmanların baştan sona yanlış kurgulanmış bir ekonomik
modelin gönüllü destekçileri olmalarında.
İşin son derece trajikomik yanı ise çözümün bir
sır olmaması. Eğer, hiç denenmemiş özgün bir modeliniz yoksa, ekonomik gelişmenin
5 temel aşaması var: Planlama, öğrenme, taklit etme, içselleştirme ve yaratma.
Bu süreçlerin sağlıklı işlemesi ise kurum içi ataerkil ilişkilerin ve aşırı
hiyerarşik yapının yıkılmasına, eğitim kalitesizliği sorunun çözümüne bağlı. Unutmamalıyız
ki, despotizmin, dayatmanın bir yönetim
biçimi olduğu, özgürlüğün bulunmadığı yapılarda
yaratıcılık kök salamaz gelişip serpilemez.
Yapısal sorun küçük iyileştirmelerle değil köklü yapısal dönüşümle çözülür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder