25 Mayıs 2016 Çarşamba

Anı Yaşa

''Anı yaşa''  güncelliğini  çağlar boyunca koruyabilmiş bir şablon. İlk kez Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius’un bir dizesinde geçen ''Carpe diem''  bugün en sık dillendirilen söylemlerden biri hala... 

En basitinden en karmaşığına her türlü iletiye eklemlenen bu klişe, aslında yakın geçmişi anımsamayı olanaksızlaştıran, bilinçsel alışkanlıkları temelden değiştiren zihinsel bir çarpıklık...  İnsan bilinci; düşünceleri, bilgi ve duyguları zamanın akışı içinde dış uyaranlar yoluyla kazanır. İnsan içine doğduğu mekansal zamansal düzlemlerden ve geçmişinden bağımsız var olamaz. Yani insan kendini  geçmişinin malzemesiyle inşa eder. Dolayısıyla vicdan azabı, pişmanlık, haz, zevk vb. duygularla insanın geçmişi arasında çok derin bir bağlantı vardır.  İnsan kişiliği anla değil, geçmişte yaptıkları veya yapmadıklarıyla şekillenir, yaşanmışlıkları özümseyerek olgunlaşır. Onun gerçeği geçmişidir, ana geçmişin içinde olgunlaşarak gelir insan. 

İnsanın geçmişini inkar etmesi benliğini inkar etmesiyle özdeştir. Ne var ki, tüketim ekonomisi ana ait belleği tıka basa dolu, geçmişe ait belleği ''bilinçli unutkanlık''la sıfırlanmış insanlarla ayakta kalabilir. Bugün sanayi kapitalizminden çok daha etkili araçlara sahip bilişsel kapitalizm; gereksinim duyduğunu tüketen insanı yakın geçmişi bellekte tutmayı olanaksızlaştırarak üretir. Bilişsel kapitalizm süreksizliğin algı değerini yükseltirken zamansal devamlığı aşındırır, yaşamı parçalayarak  farklı kompartımanlara ayırır. Böylece  bilincin  bütünsel bir yaklaşımla  neden sonuç ilişkileri kurmasını, doğru verilerle doğru analizler yapmasını olanaksızlaştırır. Yaratılan bu zamansal süreksizlik insanı, ancak geçmişten geleceğe uzanan süreç içinde gelişen güven duygusundan yoksun bırakırken geleceği göreceleştirir, anın değerini yükseltir. Geleceğe dair beklentilerin azınlığın çıkarları doğrultusunda sinsice sömürüldüğü bir fanteziler dünyası yaratır.  İnsanlar, beklentileriyle yaşamın sundukları arasındaki farkları hayallerle düşlerle kapatmaya, elde avuçta olanı anı yaşamak için harcamaya zorlanır. İnşa edilmeye çalışılan; pragmatizm üzerine kurulmuş, teşhir ve gösterişe dolayısıyla haset ve kıskançlığı köpürtmeye dayalı bir mutluluk anlayışıdır. 

Bu fanteziler dünyasında öznel nesnel her şey anlık ve vazgeçilemez birer gereksinimdir. Düş, kapitalizmin yapısal ve döngüsel sorunu olan ve her 6-7 yılda bir tekrar eden ekonomik krize kadar devam eder. Her ekonomik kriz kartları tekrar dağıtır.  İşsizliğe borçlu yakalananları oyundan çıkartır ve büyük özverilerle edinilmiş taşınır taşınmaz varlıklar krizle birlikte hancı olan  kapitalistlere geri döner. Bir süre sonra oyun yeni kurbanlar için ''haydi bütün eller havaya'' anonsuyla birlikte tekrar başlar. Değişen tek şey jenerasyondur.

Victor Hugo'nun ''Yarın hep güzel olacak derler. Oysa bugün, dünün yarını değil midir ?'' deyişinin hep kulaklarınızda yankılanması dileğiyle...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder